2020 yılına kadar, 2.95 milyar kişinin sosyal ağları kullanacağı öngörülüyor. Ancak Facebook, Twitter ya da Instagram gibi araçlar arkadaşlarla paylaşımda bulunma kavramları etrafında şekillenirken aynı zamanda insanların partnerlerini aldattıkları ya da “izledikleri” birer platform konumuna gelmiş durumda.
Kıskançlığın sosyal medya hesaplarını da kapsaması durumu o kadar yaygın ki, artık şüphelenen kişiler partnerlerinin aldatıp aldatmadığını öğrenebilmek için sosyal medya hesaplarını kontrol ediyor. Aldatan ya da aldatılan 2400 İngiliz yetişkini kapsayan bir çalışmanın bulgularına göre de, aldatma vakalarının %23’ünü Facebook üzerinden belirlemek mümkün.
İnternet tabanlı sosyal medyanın hayatımızdaki yeri görece yeni olsa da, aldatma ya da kıskançlığın kadim bir olgu olduğunu söyleyebiliriz. Bir bireyin kişisel mesajlarının ya da sosyal medya hesaplarının kontrol edilmesinin, kişi aldatan konumunda olsa dahi, gizliliğin ihlali olduğu aşikar. Ancak, yapılan çalışmalarda elde edilen istatistikler kıskançlığın insan davranışı üzerindeki güçlü etkisini gözler önüne seriyor.
Farklı kültürlerden katılımcılar ve farklı yöntemler kullanan daha sonraki araştırmalarla da, ilişki kıskançlığındaki bu cinsiyet farklılıkları doğrulandı. Peki, antik kıskançlık duygumuzu teknoloji çağı içerisinde nasıl bir yere konumlandırabiliriz?
Bu alanda yapılan çalışmaların bulgularına göre, erkekler partnerlerinin sosyal medya hesaplarını incelerken cinsel aldatmanın bulgularını ararken, kadınlar duygusal aldatmanın bulgularına ulaşmaya çalışıyor. Yani, kıskançlıktaki cinsiyet farklılıkları teknoloji kullanımı içerisinde de değişmiyor gibi görünüyor.
Teknoloji ile bir başkasının yaşamına eşi benzeri görülmemiş bir erişim sağlandığı için, ilişkilerin köklü bir şekilde değiştiği önermesinde bulunan bilim insanları mevcut; ancak kıskançlığı nasıl hissettiğimiz konusunda da aynı değişim geçerli mi?
Bunu keşfetmek için, Cardiff Metropolitan University’den Michael Dunn sosyal medya mesajlarını içeren bir çalışma gerçekleştirdi. İlgili mesajlar, cinsel ya da duygusal aldatılma olduğunu kesin bir şekilde ortaya koyacak şekilde hazırlanmıştı. Katılımcılardan da bu mesajları okuduklarında ne derece sıkıntıda hissedebileceklerini hayal etmeleri istendi.
Elde edilen bulgular üzerinden 2015’te yayımlanan ilk çalışmada, görsel dikkatin Facebook mesajlarında nereye ve ne kadar süreyle odaklanmış olduğunu belirlemek için göz izleme aracı kullanıldı. Araştırmaya dahil edilen erkek katılımcılar genellikle mesajlarda cinsel aldatmanın izlerini aramaya meyilliyken, kadın katılımcılar duygusal aldatmayı ortaya çıkaran mesajlara daha fazla dikkat etti.
Daha sonraki çalışmada ise, kıskançlığın Facebook’a kıyasla daha fazla ortaya çıktığı yapılan araştırmalarla belirlenmiş olan Snapchat mesajları kullanıldı. Geleneksel cinsiyet farklılığına işaret eden bulguların yanı sıra araştırmada ilginç veriler de elde edildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, kadın katılımcılar partnerlerinin attığı mesajlara kıyasla partnerlerine başka kadınlardan gelen mesajlardan daha çok rahatsız oldular. Bu veri, 2008 yılında yapılan ve Evolution and Human Behavior dergisinde yayımlanan çalışmayı da doğrular nitelikte. 2008 yılındaki çalışmada, kadınların orantısız ve gerekçesiz bir şekilde aldatmaya daha meyilli olduğu algısının varlığına dikkat çekiliyordu.
Fransız eleştirmen John Baptiste Alphonse Karr’ın deyimiyle “Bazı şeyler daha da çok değiştikçe, daha da çok aynı kalır “. Yani, düzensiz değişiklikler derindeki gerçekliği değiştirmez, daha da çok güçlendirir. Bu durumun kesinlikle kıskançlık için geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar teknoloji ile beraber ilişkilerin şekli kısmen değişse de, evrimsel süreçte gelişen kıskançlığın temelinde aynı kaldığı çıkarımını yapabiliriz.