Pop müzikte yeni bir star arayışı, genç isimler arasında da büyük bir yarış var. Peki, siz bir pop star mısınız?
– Sadece genç isimler arasında değil artık; her mahallede, her apartmanda, her televizyon programında star arayışı var. Haliyle herkes bir yerlerin starı olmuş durumda. Bu sebeple popstar kavramı bana artık çok boş geliyor.
Her geçen gün yeni birinin çıktığı müzik dünyasında sizi farklılaştıran ne?
-Yazıyorum, besteliyorum, söylüyorum. Sürekli üretip gücümü kendimden alıyorum. Evet, herkesin desteğine ihtiyacım var ama kimseye muhtaç değilim. Bunu bilmek ve hissetmek beni çok güçlü ve sanırım diğerlerinden farklı kılıyor.
Müzik dünyasında Tarkan ve Kenan Doğulu gibi isimlerin arasına adınızı yazdırır mısınız?
– Böyle bir hedefim olmasa beş dakika daha bu kadar kötü kalbin ortasında vakit harcamam.
Nedir size o insanların ‘kötü kalpli’ olduğunu düşündüren?
– Her şey göründüğü gibi büyülü değilmiş. Mesela önceden hayranı olduğum bazı insanları yakından tanımak beni üzdü. Defalarca, keşke kişiliklerini tanımayıp o isimlerin uzaktan bir seveni olarak kalsaydım diye düşündüm. Bu yaşadıklarım bana kimseye olduğundan fazla anlam yüklememem gerektiğini öğretti.
Müzik dünyası ne kadar adil?
– Hiç adil değil. Yıllar önce bana göre doyurucu bir albümle çıkış yapmıştım ama kendini göstermek için iyi müzik yapmanın yeterli olmadığını anladım. En yetenekli, sesi en iyi, besteleri harika olan bile en iyi yerde olamıyor. Bu durumda başlarda kırıldığım oldu ama bu beni aynı zamanda kamçıladı. Kısaca bu sektörde yetenek tek başına asla yeterli değil.
Gereken ne?
– Azim, inanç, çelik gibi sinirler ve sana inanan bir ekip…
Devir tık devri… Herkes milyonlarca tıklama üzerinden birbiriyle yarışıyor. Mesela Reynmen… Kısa sürede 50 milyonu geçti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Fatih Terim’in futbol için söylediği bir söz var: “Maç sahada kazanılır”. Burada da tık’a değil, alkışa bakarım. Kolaysa gelsinler, o kadar insanı konserlerde toplasınlar, söyletsinler şarkılarını, onbinlere alkışlatsınlar sanatlarını. Pardon sanat dedim!
Bu rakamlar size göre iyi yapılmış bir işin göstergesi değil mi?
– Kurnaz yapımcıların cebini doldurduğunun göstergesi! O şarkılar kaç yıl söylenecek biraz geniş bakalım, yol uzun.
E sizin de 100 milyona yakın tık alan şarkılarınız var. Peki siz bu tıklanmaları satın alıp cebinizi doldurdunuz mu?
– Asla almadım, zaten beceremem de. Ayrıca ben tıklanma konusunda, benimkilere bile inanmıyorum çünkü ilgilenmiyorum. Ben sahaya bakıyorum, şarkımın tuttuğunu konserlerimden anlıyorum.
Sosyal medya tacizcilerimiz ellerinizden öper
Bir röportajımızda Murat Boz, “Kulise iç çamaşırı gönderiyorlar” demişti. Siz de böyle şeyler yaşıyor musunuz?
– Sosyal medya tacizcilerimiz ellerinizden öper. Bunlarda çamaşır da yok. Kendilerini çıplak çekip Instagram’dan DM (mesaj) olarak atıyorlar! O mesajları açınca utanıyorum. Böyle şeyler yapmasın, kendilerini de, bedenlerini de değersizleştirmesinler. Mahrem daha kıymetli.
Günümüzde özellikle dizilerin pompaladığı bir kaslı erkek modası var. Peki, pop müzikte fiziksel görünüş şarkılarınızın ulaşması için ne kadar etkili?
– Şöyle bir baktırır, o kadar. Dinleyicisine hiç etki etmez. Sokağa çık, herkeste vücut var. Mesele, kulaktan girip kalbe dokunmakta.
Ama siz de ilk günden bugüne değiştiniz. Kıvırcık saçlarıyla romantik şarkılar söyleyen bir adamken şimdi kliplerinizde tişörtsüz ceketler giyip seksi kadınların arasında dans ediyorsunuz…
– Kendimle yarışıyorum ve bu yarış değişim ister. Yarın da kliplerimde çok daha efendi birisi ya da çok daha marjinal bir karakter sunabilirim. Görsel heyecan uyandırmak, illüzyon yaratmak bu işin bir parçası. Ben de değişimi seviyorum. Beni dinleyenler kıvırcık saçlı, romantik, elinde gitar olan bir adamla bir ömür mü geçirseydiler? Biraz içleri açılsın istedim!
O halde sorayım, sizce seksi misiniz?
– Yalan yok. Gayet (gülüyor)…
Şarkılarınızda şimdiye kadar hep romantizm vardı. Cinsellik size ne ifade ediyor?
– Yemek, içmek, nefes almak ne hissettiriyorsa cinsellik de onu hissettiriyor. Benim için güçlü yaşam enerjilerinden biri. Hayattaki gibi şarkılarda da hepsinden biraz biraz lazım.
– Asla almadım, zaten beceremem de. Ayrıca ben tıklanma konusunda, benimkilere bile inanmıyorum çünkü ilgilenmiyorum. Ben sahaya bakıyorum, şarkımın tuttuğunu konserlerimden anlıyorum.
Yüksek libido hayata yansıyor 15-16 yaşında beste yapıp söz yazmaya başlamışsınız. Neydi o yaşlarda size şarkı yazdıran?
– İzlediğim filmler, dinlediğim hikâyeler, gözlemlediğim hayatlar bir çırpıda zihnimde bir bütün olup melodilere akardı. Hâlâ daha şarkılarımı yazarken o masumiyete kaçmaya çalışıyorum.
Şarkılarınız sayesinde çok kız tavladınız mı?
– Gitarımla lise yıllarımda çok esiyordum.
Çapkın mısınız, flörtöz mü?
– Flörtöz. Sehpayla bile flört edebilirim. Ama ihanete yer yok.
İddialı oldu. Libidonuz çok yüksek herhalde?
– Oldukça fazla. Bu çevremdekilerde de aradığım bir özellik. Çünkü yüksek libido hayata yansıyor, daha aktif eğlenceli ve hırslı olmanızı sağlıyor. Olmazsa olmaz yani!
Şimdi oyuncu Zehra Yılmaz’la birliktesiniz. Tam parladığınız dönemde ilişki sizce ne kadar doğru bir karar?
– Bize bununla alakalı sürekli konuşan menajerler oldu. Ama ikimiz de bir dakika bile bunun ne doğru ne de yanlış olduğunu düşünmedik. Tepeden tırnağa sahte ilişkilerle dolu bir sektörün içinde ikimiz de gerçek bir şeyler yaşamanın kıymetini bilmeye çalışıyoruz.
Beş yıl önce ilk şarkınız çıktığında konuşmuştuk. Ağzınızdan cımbızla laf alınıyordu. Utangaçtınız. O zamandan bu zamana birçok şarkı yapıp dizilerde oynadınız. Sanki değişmişsiniz, artık daha ‘yırtık’ bir adam mısınız?
– Doğru, senin tabirinle daha yırtık bir adamım. Dün gibi hatırlıyorum, o zamanlar tedirgindim. Sektörü ve insanları tanımaya çalışıyordum. Tabii çevrem değişti, yaşadıklarım çok şey öğretti ve hâlâ önümde uzun bir öğrenme yolu var.
Şarkının isim babası, Kenan Doğulu
Neden hep tek şarkı? Albüm yapmaya cesaretiniz mi yok?
– Cesaretim de, imkânım da, şarkılarım da var. Ancak şu an sistem tekli şarkılar için daha elverişli. Müzik duygu işi ama duygusal davranmayı sektör kaldırmıyor.
‘Elizabeth’ isimli bir şarkı yazmak nereden çıktı?
– Sözü benim, müziği Osman Taşdaş’ın. Şarkının adı aslında ‘Manşet’ti. Ben şarkıyı Ozan Doğulu’ya Münih konseri dönüşü uçakta dinlettim. Ozan Abi, “Bu şarkıda bir şey eksik” diyordu. Bir akşam “Hadi Kenan’a gidelim” dedi. Gittik, dinlettim. Sonra birden Kenan Doğulu, “Elizabeth desene oraya” dedi. Herhalde bir dönem İngiltere’de yaşadığımı düşünerek… O dakikadan sonra şarkı ‘Elizabeth’ oldu.
Şarkıda cinsel bir gönderme var mı?
– Asla. Sadece, tek başına Elizabeth’e hasretini, özlemini, arzusunu anlatan bir adam var.
Siz uzun zamandır Ozan Çolakoğlu’yla çalışıyordunuz. Bu sefer Ozan Doğulu’ylasınız. Neden?
– Ozan Çolakoğlu bir dönem yapımcımdı. Kendisi benim müzik kariyerimdeki dönüm noktamdır, minnetim ve saygım sonsuz ama son dönemlerimizde ilgisi benden dağılmıştı, belki de istemeyerek… Teşekkür edip kendi yolumu çizmeye devam ettim. Yine de baş tacımdır, canı sağ olsun. Ozan Doğulu da bambaşka bir derya. Yol uzun, umarım ikisiyle de bolca kesişir yollarımız.
Kimse başarıya çiçekli yollardan gitmiyor ki ben gideyim
İzmirlisiniz. Nasıl bir evde büyüdünüz?
– Annemin yağlıboya resim kokuları, babamın gitar, piyano sesleri içinde. Yedi yaşımda duyduğum her şeyi çalabiliyordum, piyano dersi alıp kendimi geliştirdim. Sonra gitar çalmaya ve besteler yapmaya başladım.
Ama İngiltere’ye gidip müzik yerine uluslararası ekonomi ve işletme okudunuz. Neden?
– Müzik hayatımda hep olacaktı, biliyordum, bu sebeple akademik anlamda başka bir eğitim almak istedim.
Piyano dersleri, yurtdışı eğitim… Her şey önünüze altın tepsiyle sunulmuş gibi. Bu hikâyede hiç mücadele yok mu?
– Nasıl olmaz? Kimse başarıya çiçekli yollardan gitmiyor ki ben gideyim. Üniversite hayatım boyunca çalıştım, tüm okul masraflarımı kendim ödüyordum. Londra’da öğrenciyken barlarda, metrolarda gitar çalardım. Kafelerde barista da oldum, şoförlük de yaptım. Hepsi bana çok şey kattı. Burada olmayı da çok istedim ve kolay olmadı, şimdi kıymetini çok iyi biliyorum.
Cem ile Cemile…
Hızlı düşünen, eğlenceli, azimli, çalışkan, gülmeyi seven, çabuk yükselip hemen gevşeyen, kalabalıklara dokunup sadeliği seven biriyim.
İngiltere’de yaşarken bir dönem 120 kiloydum. Albüm yapmaya karar verince kilo verdim. Zayıflayınca hayatımda aşırı değişen bir şey olmadı, ben kiloluyken de eğlenceliydim. İlk âşık olduğumda anaokulundaydım. Masa altına kaçıp Cemile’yle el ele tutuşurduk. Şimdi nerede bilmiyorum tabii. O beni bilir ama (gülüyor).
Kaynak :http://www.hurriyet.com.tr