Düşyeri Kurucusu ve Çocuk İletişim Uzmanı Ayşe Şule Bilgiç, “Çocuklarımızla Depremi Nasıl Konuşmamız Gerektiği” konusunda açıklamada bulundu:
Deprem gerçeği ile yaşayan ülkemizde maruz kalınan psikolojik etkiler, yetişkinlerden daha fazla çocuklar üzerinde etkili oluyor. Ve çocuk ile deprem kelimeleri yan yana geldiğinde, çocukta kaygı yaratma ihtimali artıyor. Bunun temelindeyse, insanların bilmediği şeylerden korkması gerçeği yatıyor. Korku kaygı tetikçisidir ve bu noktada gerçekten çocukların endişe duymamaları için nasıl önlemler alınabilir ve deprem zihinlerinde nasıl canlandırılabilir?
Özellikle ebeveynler ve eğitimcilerin aklını kurcalayan sorulardan bir tanesi olan çocuklar ve deprem konusunda Düşyeri Kurucusu ve Çocuk İletişimi Uzmanı Ayşe Şule Bilgiç, depremin çocuklarımız üzerindeki olası olumsuz etkilerini ve bu olumsuzlukların en aza indirilmesi için neler yapılabileceği yönünde önerilerde bulundu.
Çocuk açısından bakıldığında birkaç farklı çocuktan bahsedilmesi gerektiğine değinen Bilgiç, çocuk ve deprem konusunu üç farklı durum çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurguladı. Bunlardan biri deprem konusu hiç gündemine girmemiş bir çocukken, diğeri depremi bir şekilde duymuş ama yeterli bilgiye sahip olmayan, sonuncusu da depremi yaşamış ve belki de kötü yaşam deneyimiyle çok büyük kaygılar edinmiş olanlar.
Henüz depremi ne kelime olarak duymuş ne de daha önce böyle bir şeyin konuşulmasına şahit olmuş çocuklar için neler yapılabileceği konusunda Bilgiç şunları söyledi:
“Henüz depremi hiç duymamış bir çocuk depremle karşılaşmalı mı veya deprem kelimesiyle karşılaşmalı mı? Türkiye bir deprem ülkesi ve çocuklarımızı deprem kelimesiyle tanıştırmamız yanlış olmayacaktır. Ancak burada çok dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Deprem, durduk yere ve endişeli bir şekilde, çocuğun gündeminde hiç yokken anlatılmamalı. Depremin aslında yağmur gibi doğal bir olay olduğu anlatılabilir. Bunu anlatırken de oyunların gücü kullanılmalı, çünkü çocukların dünyasına girebileceğimiz ve onlara dokunabileceğimiz en efektif yer, onların oyunla iç içe oldukları anlar. Çocukların beyinlerinde bir sürü kutu var ve oyun, boş kutuların kilitlerini açıyor. Oyun sayesinde doğru bilginin doğru çekmeceye konulması, ebeveynlerin ve eğitimcilerin sorumluluğunda. Deprem kelimesini hiç bilmeyen çocuklar okul öncesi yaşta olacaklarından, mutlaka somut bir şekilde örneklendirmek gerekiyor.”
Depremi duymuş ama yeterli bilgiye sahip olmadığı için ve dışarıdan gelen bilgilerle endişelenen çocuklar için ise özellikle kitle iletişim araçları konusunda uyaran Bilgiç şunları söyledi:
“Bu çocuklarda aslında en büyük sorun iletişim araçları ve kitle iletişim araçları günümüzde gerçekten çok büyük fayda sağlarken çok da büyük yan etkilere sahipler. Özellikle çocuklar için, örneğin yaşına uygun olmayan içeriklerin açık olduğu bir TV’ye maruz kalan çocuk, size göre başka bir şeyle meşgul gibi gözükse de, tüm bilgileri alabilecek kadar sıkı alıcılara sahip. Lütfen TV’lerin kontrollü kullanılmasına özen gösterelim özellikle deprem haberlerinin yoğun olduğu dönemde, aslında haberleri izlememeleri en doğrusu olacaktır. Haberlerin hiçbiri çocuklar düşünülerek yapılmıyor ve sorumluluk her zaman ebeveynlerde. Bu yüzden televizyonlarımızı kontrollü kullanmalıyız. Kaygı seviyesi yüksek çocuklarda görüyoruz ki pek çoğu, televizyonda izlememesi gerek bir haber nedeniyle bu duruma düşmüş. Kaygı seviyesinin artmasına neden olan bir başka şey de yetişkinlerin, çocuğun olduğu ortamda kendi aralarında konuşmaları ve çocuğun bunu duymadığını zannetmeleri. Çocuklar her şeyi duyar ve beyin kaydeder. Dediğimiz gibi çocukların algıları çok açık olduğundan, kaygılanan çocuğun kaygı seviyesini artık geriye çekmek, sıfırdan aldığımız noktadan çok daha zor olacaktır.”
Depremi yaşamış ve belki de en kötüsünü deneyimlemiş olması nedeniyle büyük kaygılar edinmiş çocuklarla ilgili de görüşlerini ifade eden Ayşe Şule Bilgiç;
“Elbettedepremi yaşamış pek çok çocuk endişe duyacaktır, çünkü endişe verici bir olaya şahit olmuştur. Büyük bir çoğunluğunda, yani genele baktığımızda, yetişkinlerde dediğim gibi kaygı seviyesi çok üst seviyede olduğu için, genelde deprem anları küçük panik anları ve bu panik anlarına şahit olan çocuk için şahit olduğu manzaranın ne olduğu ve bunu nasıl algıladığı gibi alt detaylar çok önemli. Bu çocukların mutlak surette bir uzman desteği almasında yarar vardır. Eğer kaygı, çocuğun günlük yaşantısını etkileyecek derecede ona rahatsızlık veriyorsa, gerçekten bu endişe başka yerlere sıçrayabilir. Belli bir süre içerisinde geçmiyor ve bu korku uykularına da sirayet ediyorsa, mutlaka uzman doktor yardımı alınmalı. Ruhumuzun da doktora ve tedavi edilmeye ihtiyacı var. Ülkemizde de müthiş ruh sağlığı uzmanları var ve onlara gitmekten çekinmeyelim.”
Kaçınılması gereken noktalara da değinen Bilgiç şöyle söyledi:
“Depremle ilgili kaygılı olan çocukları bilinçlendirmek ve depreme hazır hale getirmek için de çok dikkatli ve hassas davranılması gerekiyor. Örneğin depremle ilgili verilen bilginin hemen akabinde, kendi kaygınızı biraz törpülemeden çocuklarınızı yanınıza çekip depremi anlatıp, deprem çantaları hazırlayıp, deprem simülasyonları yapmaya başlamayın. Bu bir güne sıkıştırıp, birkaç saat içerisinde bunların hepsini çocuğa vermeye çalışabileceğiniz bir şey değil. Bunun da bir kaygı yaratıcı unsur olacağı unutulmamalı. Bunlar sürece yayılmalı ve çocuğun sindirerek öğrenmesi gerekenler yavaş yavaş, akışında, doğal rutinde, çocuğu sıkmadan, darboğaz etmeden, zorlamadan verilmeli. Çocuklara vermemiz gerekenin bir bilinç olduğunu unutmamak gerekiyor. Anlatırken gelecek sorulara son derece basit yanıtlar verin ve yaşından daha büyük derinlikteki ayrıntılara girmeyin.”