Performans anksiyetesi, cinsel yaşamlarında sorun yaşayan erkekler kadar kadınların da en büyük kaygılarından biri.
Üstelik bu durumdan şikâyet eden kadınların sayısı hızla artıyor. Kaynağında da büyük oranda orgazm olamama korkusu yatıyor. Bu sorunun üstesinden nasıl gelinir?
Cinsel yaşamda “performans anksiyetesi” denilince aklınıza ne geliyor? Erkeklerin ereksiyon sorunları üzerine duydukları kaygı mı? Yoksa, ön sevişme sırasında eşlerini tatmin edememe korkuları mı? Evet, cinsel yaşamda ‘performans’ denilince hep ‘erkekler’ geliyor aklımıza, değil mi? Ancak, bu kez konumuz erkeklerde değil, kadınlarda ortaya çıkan ‘performans anksiyetesi’. ‘Biz kadınların böyle bir sorunu yok ki?’ demeyin. Bir düşünün bakalım. Örneğin, tek gecelik ilişkilerin hızla yayıldığı, çok eşliliğin daha çok tercih edildiği günümüzde, “kıyaslanma” kaygısına kapıldığınız olmadı mı hiç? Veya, orgazm sorunu yaşadığınızda, bir sonraki ilişkinizde “Ya, yine orgazm olamazsam” kaygısıyla ilişkiye başlayıp, aynı sorunla karşılaştığınız bir durum? Belki, siz bu kaygıların üzerinde pek fazla durmadığınız için cinsel yaşantınızda bir sorun yaşamıyor olabilirsiniz. Ancak, günümüzde pek çok kadın artık ‘performans anksiyetesi’nden yakınıyor. Peki, kadınlar cinsel yaşamlarında ne zaman performans kaygısı taşıyorlar ve bu kaygılarından nasıl kurtulabilirler? Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cem İncesu, kadınlarda ortaya çıkan ‘performans anksiyetesi’ üzerine bilinmesi gereken her şeyi sizler için anlattı. Gelelim, performans anksiyetesinin oluşma nedenlerine…
Uyarılma ve orgazm sorunu
Uyarılma ve orgazm güçlüğü, performans anksiyetesinin en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor. Anatomik sorun, diyabet, koroner kalp hastalıkları gibi fiziksel sorunlar ya da psikolojik kökenli sorunlar, orgazm güçlüğüne yol açabiliyor. Bunların yanı sıra, kadının yeterli cinsel deneyimi olmaması, dikkatini cinsel ilişkiye verememesi veya partneri tarafından şu ya da bu nedenle yeterince uyarılamaması da beraberinde orgazm güçlüğünü getiriyor. Orgazm sorunu yaşayan kadında bir süre sonra olumsuz beklenti, yani ‘Yine orgazm olamayacağım’kaygısı ortaya çıkmaya başlıyor. Bu durum bazen şiddetli boyutlara ulaşarak ‘takıntıya’ dönüşebiliyor. Kadının orgazma ulaşmasında sadece partnerinin dokunuşları yeterli gelmiyor. Aynı zamanda vajinal bölgesine yeterli düzeyde kanın ulaşması gerekiyor. Ancak, kadın çeşitli nedenlerden dolayı orgazm olmakta güçlük çektiğinde, stres devreye giriyor ve bu sorun karşısında vajinal bölgede kanlanmayı engelleyen ‘adrenalin’ hormonu salgılanmaya başlıyor.
Bunun sonucunda, kadın yine orgazm olmakta güçlük çekiyor. Yani, bir kısırdöngü oluşmaya başlıyor.
Vajinismus
Vajinismus, pek çok kadının karşı karşıya kaldığı bir sorun. Öyle ki, ülkemizde cinsel terapi merkezlerine en sık başvurma nedenini oluşturuyor. ‘Vajinismus’, vajinal bölgedeki kasların kasılarak cinsel birleşmeyi engellemesiyle karakterize edilen bir hastalık. Bu hastalık kadınlarda da, performans anksiyetesine zemin hazırlayan bir diğer önemli unsuru oluşturuyor. Ancak vajinismus şikâyetinde performans anksiyetesi ön plana çıkmıyor. Çünkü vajinismus sorunundan yakınan kadın, her cinsel ilişki öncesinde ‘Yine başarılı olamayacağım’ kaygısıyla atağa girse de, “korku” ya da “acı hissi” daha ön plana çıkıyor.
Eşlerin ereksiyon sorunu
Performans anksiyetesi, eşleri “erektil disfonksiyon” sorunu yaşayan kadınlarda da gelişiyor. Bu sorun genellikle cinsel yaşamla ilgili “mitlerden”, yani yanlış inançlardan kaynaklanıyor. Toplumda çok yaygın görülen bir inanışa göre, erkeğin ereksiyon sorunu yaşaması, tahrik olamadığına işaret ediyor. Bunun sorumlusu olarak da, onu tahrik edemediği düşünülen kadın gösteriliyor. Ülkemizde çok yaygın olan bu yanlış inanç yüzünden, eşleri ereksiyon sorunu yaşayan kadınlar, öncelikle kendilerini sorumlu tutuyor. Erkeğin ereksiyon sorunu devam ettikçe de, kadında bir süre sonra takıntı oluşmaya başlıyor. Öyle ki, kadın önsevişme öncesinde bile ‘Sertleşme olacak mı, olmayacak mı?’, ‘Onu tahrik edecek miyim, edemeyecek miyim?’ kaygısını duymaya başlıyor. Sürekli bu kaygıyla yaşayan kadında da bir süre sonra cinsel isteksizlik ve işlev bozukluğu gibi sorunlar oluşmaya başlıyor.
Kıyaslanma korkusu
Artık kadınların da cinsellikte her şeyi erkekten bekleyip, pasif bir tutum takınmaları devri geride kaldı; özellikle de genç kuşaklarda. Günümüzün erkekleri, cinsel yaşamda artık daha aktif ve katılımcı bir kadınla birlikte olmayı tercih ediyor. Bu beklenti aslında sadece erkeklerde değil, aynı zaman kadınlarda da çok sık görülmeye başlandı. İste, bu beklentilerin yayılmasıyla birlikte performans anksiyetesi de daha sık ortaya çıkıyor. Çünkü günümüzün modern kadını, ön sevişmeden tutun da oral sekse, eşin ereksiyonundan boşalmasına kadar her aşamada ‘mutlu’ ve ‘uyumlu’ bir cinselliğin yaşanmasında kendilerinin de sorumlu olduklarının bilincinde. Öyle ki, ‘Tartışmamızın nedeni, cinsel yaşantımızda bir sorun oluştuğuna mı işaret ediyor?” diye düşünmeye başlayan kadınların sayısı da hızla artıyor. Cinsel yaşama daha aktif giren kadın, zevk almaya başlayınca da, doyuma ulaşması gerektiğinin bilincine varıyor ve doğal olarak erkeklerden daha fazla performans bekliyor. Günümüzde çok eşliliğin ve günlük ilişkilerin artması da, beraberinde kıyaslanma korkusunu getiriyor. Çünkü insanlar artık tek eşlilikten uzaklaşmaya başladıkları için, birlikte oldukları partnerlerini diğerleriyle kıyaslamaya başlıyor.
Kaygısız bir cinsel yaşam için…
Performans anksiyetesi nedeniyle cinsel terapi merkezine başvuran çiftler olmasa da, cinsel işlev bozukluklarının ardında bazen bu sorun ilk sırada yer alıyor. Doç. Dr. Cem İncesu, cinsel işlev bozukluğuyla başvuran çiftlerde performans anksiyetesi tespit ettiklerinde, bu soruna yönelik tedavi uyguladıklarını belirtiyor. Bu sorun karşısında öncelikle “performans anksiyetesini” çözmeye yönelik ev ödevleri ve egzersizler veriliyor. Çünkü, sorun çözülmedikçe, çiftin asıl başvurma nedeni olan ‘erektil disfonksiyon’ ya da ‘orgazm bozukluğu’ gibi şikayetler ortadan kalkmıyor. Performans anksiyetesi bir çeşit ‘takıntı’ olduğu için tedavisi uzun uğraş ve zaman gerektirebiliyor. Tedavide, psikoterapiden çok, ‘ev ödevleri’ ve ‘egzersizler’ daha ön plana çıkıyor. Çünkü kişi bunu takıntı haline getirdiği için siz ne söylerseniz söyleyin, deneyimlerine odaklanmış oluyor. Dolayısıyla, tedavide temel prensip, kişiye takıntılarının tersi olan deneyimlerin yaşatılması. Örneğin, erektil disfonksiyon sorunu yasayan erkeklerin en büyük korkularından biri, cinsel birleşme sırasında ereksiyonlarını kaybetmeleri. İşte, bu noktada çiftlere cinsel birleşmeye girmeleri yasaklanarak, sadece ilişkiden zevk almaları isteniyor. Bunun sonucunda erkek cinsel birleşmeye değil, sadece zevke odaklandığı için ereksiyon sorunu ortadan kalkıyor. Böylesi bir paradoks yaşatmak, cinsel işlev bozukluklarında çok güçlü bir etki yaratıyor.
Biliyor musunuz?
- *Erkeklerde daha sık ortaya çıksa da, kadınlar da bu sorundan yakınıyor.
- *Her yaştan, meslekten, eğitim ya da kültür düzeyinden insanları etkisi altına alabiliyor.
- *Daha çok cinsel deneyimi olmayan insanlar bu sorunla karşı karşıya kalıyor. Özellikle cinsel deneyimi olmadan evlenen çiftlerde performans anksiyetesi daha sık görülüyor.
- *Ergenlik döneminden itibaren mastürbasyon yaparak vücudunun hassas noktalarını öğrenen ve orgazma ulaşan kadınlarda performans anksiyetesi oluşma riski çok daha düşük.
- *Bazı kişilik yapıları da bu sorunun gelişmesinde etkili oluyor. Öyle ki, “obsesif – kompülsif”, ” narsist” ya da “çekingen” kişilik bozukluğu olan kişilerde daha sık görülüyor. Örneğin, obsesif kişiler en ufak bir aksamada hızla takıntı geliştirmeye başlıyor. Ve, bir kez orgazm sorunu yaşadıklarında, mükemmelliyetçi yapıları nedeniyle “Niye olmadı?” kaygısını taşımaya başlıyor.