Bebeğinize ya da çocuğunuza Tip 1 diyabet tanısı konulduysa düzenli bir tıbbi desteğin yanı sıra sizin verdiğiniz tepki de çok önemli. Aşırı korumacı ve yasaklayıcı yaklaşım çocuğun durumu kabullenmesini, uyumunu ve dolayısıyla tedaviyi zorlaştırıyor.

Yazı: Besray Köker

Çocukluk döneminde sıkça görülen Tip I diyabet hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Onları nasıl bir yaşam bekliyor? Nasıl beslenmeliler? Doğrular, yanlışlar nelerdir? Psikolojik yaklaşım nasıl olmalı? Tip I diyabet konusunda uzmanların görüşlerine başvurduk, ebeveyn olarak ve birebir yaşayanlardan tecrübelerini öğrendik.

Diabetes Mellitus (Şeker hastalığı) ile ilgili İAÜ VM Medical Park Florya Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Hacıhamdioğlu, ailelerin çocuklarının diyabet olup olmadığını en kolay ve hızlı şu bulgularla fark edebileceklerini söylüyor: “Diabetes Mellitus’un en uyarıcı bulguları, ani başlayan idrar çıkışında artış ve çok su içilmesidir. Gece idrar kaçırmayan bir çocuğun aniden gece ıslatmalarının başlaması bir diğer önemli bulgudur. Anlamsız ağırlık kaybı, halsizlik, yorgunluk gibi bulgular da olabilir. İnatçı cilt mantarı enfeksiyonları da şeker hastalığı ile ilişkili olabilir.”

Genellikle sadece kan şekeri ölçümünün yeterli olduğunu belirten Doç. Dr. Hacıhamdioğlu, bazen  de şeker yükleme testi yapılmasının gerekebildiğini ve üç açlık kan şekeri ortalamasını gösteren glikolize hemoglobin (HbA1c) ölçümünün de tanıda yararlı olduğunu belirtiyor.

Tip 1 ve Tip 2’nin farkı
Tip 2 diyabet, genetik olarak riskli bireylerde sağlıksız beslenme, sedanter (hareketsiz) yaşam koşulları sonucunda ortaya çıkan şişmanlık ile ilişkilendiriliyor. Bu tipin çoğunlukla erişkinlerde görüldüğünü belirten Doç. Dr. Hacıhamdioğlu, son yıllarda obezite sıklığının artmasıyla çocuklarda da adölesan dönemde (ergenlik çağı) Tip 2 diyabetin görülmeye başlandığının altını çiziyor. Ergenlik öncesi yaşlarda Tip 2 diyabet çok nadir görülürken Tip 1 diyabet ise özellikle çocuklarda olmak üzere tüm yaşlarda ortaya çıkabiliyor ve bu durum şişmanlık veya kötü beslenme alışkanlıkları ile ilişkili olmuyor.

Çocuk daha kolay kabulleniyor
Doç. Dr. Bülent Hacıhamdioğlu, diyabetin sadece hekim tarafından yönetilebilecek bir hastalık olmadığını; psikolog, diyetisyen, hemşire ve sosyal hizmet uzmanından oluşan bir ekiple yönetilmesi gerektiğini vurguluyor: “Burada aileye de önemli bir görev düşüyor çünkü genellikle çocukların hastalığı kabul etme süreci ebeveynlerinkinden çok daha kısa sürede oluyor. Anne-baba hastalığı sağlık ekibinin desteğiyle çabuk kabul ederse çocuk da hızlı uyum sağlıyor. Bilmediğimiz şeyden korkarız, ekibin vereceği diyabet eğitimi burada anahtar rol oynuyor.”

İlk tepkiler ve sonrası…
Diyabet olduğunu öğrenen çocuk/ergenin psikolojisine ve duruma nasıl tepki verdiğine dair görüşlerini aldığımız Klinik Çocuk Psikoloğu Dr. Z. Deniz Aktan da, çocukluk döneminde verilen tepkilerle ergenlik döneminde verilen tepkileri ayırmak gerektiğini söylüyor: “Genelde çocukluk döneminde çocuk durumun başlangıçta çok farkında olmamakla birlikte ilk olarak dışarıdan insülin desteği almakla ilgili enjeksiyona bağlı bir kaygı ve korku yaşayabiliyor. Çocuğun zihnindeki iğne olma şeması ve hastalığına bağlı sürekli insülin desteği almak zorunda olma fikri başlangıçta çok zorlayıcı olabiliyor. Sonrasında ise acı çekme anlamında zihninde oluşturduğu felaket senaryosunun gerçekleşmediğini görünce, dışarıdan insülin takviyesi almakla ilgili sorunu aşabiliyor. Fakat diğer yandan yiyecek ve içecek kısıtlamalarıyla yüz yüze gelince hastalığa bağlı ikincil tepkilerini göstermeye başlıyor. Genelde bu durum aileler için daha zor başa çıkılan bir tecrübeyken, çocuğun istediği yiyecekleri ona veremeyen ailelerin zaman zaman verdikleri duygusal tepkiler de çocuğun hastalıkla başa çıkma sürecini zorlaştırıyor.”

Ergenlik dönemindeki durumu ise Psk. Aktan şu şekilde özetliyor: “Bu dönem daha farklı bir portreye sahip, erken çocukluk evresinde sosyal çevre sadece aile bireylerinden oluşurken, ergenlikte okul, akranlar ve duygusal ilişkiler de ergenin hayatını yönetmeye başlıyor. Bu evrede Tip I diyabet tanısı alan bir çocuk için en önemli unsur akranları oluyor. Ergenlik döneminde özellikle okul ortamında çocukların birbirilerine karşı çok acımasız ve akran zorbalığı olasılığının yüksek olduğu düşünülürse, çocuk için hastalığını saklamak, kimseyle paylaşmamak ve dışlanma korkusu hastalığın kendisinden daha büyük bir sorun haline gelebiliyor. Zaman zaman da hastalıkları dolayısıyla pozitif ayrımcılığa maruz kalarak, yetenekleriyle başarabilecekleri konusunda adeta çevresi ve akranları tarafından engelleniyor olmak, hastalıkla başa çıkma sürecini daha da zorlaştırıyor.”

Düzenli kontrol önemli
Diyabet özellikle başlangıçta sağlık ekibi tarafından takip edilse de  her zaman çocuk ve ailesi tarafından da yakın izlenmesi gereken bir hastalık. Hedeflenen başarının sağlanabilmesi bir başka ifadeyle hastalığın doğru yönetilebilmesi için düzenli izlem ise vazgeçilmez. Diyabet teknolojisi son yıllarda önemli aşamalar kaydederek bu konuda çocuklara ve ailelere çok yardımcı olabilecek bir konuma ulaşmış durumda. Uzmanlar diyabeti yönetmesi zor bir hastalık olarak tanımlasa da iyi bir diyabet eğitimi, doğru bir hastalığı kabul süreci sonucunda teknolojinin de yardımıyla çok daha kolay yönetiliyor.

Yasaklara gerek yok
“Diyabetli bir çocuk, yaşıtı bir çocuk sağlıklı bir şekilde nasıl besleniyor ise o şekilde beslenmelidir” diyor Doç. Dr. Hacıhamdioğlu ve ekliyor: “Özel diyabet ürünleri kullanmasına gerek yok. Sağlıklı ise herhangi bir yiyeceğinde yasaklanmasına da gerek yok. Ana ve ara öğünlerin dağılımı bireyseldir ve çocuğa özel plan diyabet diyetisyeni tarafından planlanmalıdır.”  Yaşı ne olursa olsun diyabetli bir çocuğun beslenmesi konusunda ailelerin mutlaka deneyimli bir diyetisyenden destek alması gerekiyor. Yaşa, okul durumuna, ergenlik durumuna, beslenme ve hareket alışkanlıklarına göre bireysel planlama önem taşıyor. Doç. Dr. Hacıhamdioğlu, güncel yaklaşımda katı kuralları olmadığını ve sağlıklı bir plan içerisinde kalmak koşulu ile esnek bir beslenme planı önerdiklerini söylüyor ve genel olarak çocuğun öğün atlamaması, abur cubur türü sağlıksız besinlerden uzak durması, yatmadan önce alınacak bir ara öğün ile gece hipoglisemisinin (kan şekeri düşüklüğü) engellenmesinin önemli olduğu konusunda uyarıyor.

“Ne savaşın ne ihmal edin”
‘Bade’nin Şekeri’ kitabının yazarı, Tip 1 diyabetli annesi Sıla Baki Alkan, deneyimlerini ve diyabetli çocuklar için hazırladığı çeşitli tarifleri diğer Tip 1 diyabetli aileler ile paylaşıyor. Alkan’a deneyimlerini sorduk.

Kızınız Bade’nin Tip 1 diyabet olduğunu nasıl fark ettiniz? İlk tepkiniz ne oldu?
Üç yaşına basmak üzereydi. Yaz sonuna doğru sürekli su içmeye, çok sık tuvalete gitmeye başladı. Çok fazla yemek yiyor ancak zayıflıyordu, çok agresifti. Bir türlü geçmek bilmeyen bir pişiği vardı. Bu durum beni endişelendirdi ve internette araştırma yaptım. Arama sonuçlarında karşıma hemen Tip 1 diyabet çıktı. İlk tepkim tabii ki, diğer tüm yeni tanı alan diyabetli çocuk aileleri gibi çok büyük bir şok ve üzüntü oldu. Daha sonra kısa bir kabullenememe süreci oldu, sonra da sağlıklı beslenme yolculuğumuz başladı. Sonuç olarak mutfağımızı, beslenme alışkanlıklarımızı tamamen değiştirdik.

Bade’yi nasıl beslediniz? Kimler size yol gösterdi?
Diyabetli çocuklar karbonhidrat sayımı yöntemi sayesinde diledikleri her şeyi ufak bir hesaplama yaparak yiyebiliyorlar. Ancak maalesef bu yöntem kötüye kullanılabiliyor ve bu çocuklarda sağlıksız yiyecek ve abur cubur tüketimini kolaylaştırıyor. Tip 1 diyabet gibi otoimmün hastalıkları olan çocuklarımızın özellikle paketli ürünlerden, unlu ve şekerli gıdaların tüketiminden kaçınması gerektiğini düşünüyorum. Bağırsak floralarını düzeltecek doğal gıdalarla beslenmeliler çünkü bu çocuklarda başka otoimmün hastalıkların görülme riski diğerlerinden çok daha fazla. Kızımı mümkün olduğu kadar doğal beslemeye, undan, şekerden, rafine ürünlerden, trans yağlardan, katkı maddesi içeren gıdalardan uzak tutmaya çalışıyorum. Benim yol göstericim Taş Devri Diyeti kitabının yazarı rahmetli Prof Dr. Ahmet Aydın oldu.

Süreç içerisindeki deneyimleriniz neler oldu? Nelere daha çok dikkat ettiniz?
Çocuğun bu hastalıkla mümkün olduğu kadar barışık olması çok önemli, Tip 1 diyabet savaşmaya veya ihmale gelmez. Bu yüzden çocuklara takıntılı derecede kısıtlamalar getirip strese sokmaktan veya tam tersi her istediklerini yapmaktan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Kendi kızıma da bu durumu kabullenmeyi öğretmeye, ona pozitif bir bakış açısı getireceğini düşündüğüm spora ve sanata yönlendirmeye çalışıyorum. Tip 1 diyabetli bir birey olmak dışında daha pek çok özelliği var ve bunları keşfetmesini istiyorum. Tamamen hastalığına odaklanmış veya bir hastalığı yokmuş gibi davrandığı bir hayat sürmesini istemiyorum.

Bir diyabetli ile yaşamaya başlayınca sizin hayatınızda neler değişti?
Maalesef hayatınız çocuğunuzun kan şekeri değerinin ekseninde dönmeye başlıyor. İster istemez sürekli bir endişe halinde oluyor, anneliğe ek olarak bir pankreasın da görevini üstleniyorsunuz. Ancak kızımın diyabet teşhisi alması ile birlikte kurduğum blogum ve hastalıkları olanlar için hazırladığım tarifler yaşanan her şeyin en nihayetinde bir amaca hizmet etmiş olduğu duygusu veriyor. Okuyucularım arasında kanser, İBS, otizm, Haşimoto, çölyak, diyabet, çeşitli diğer otoimmün rahatsızlıklar, çeşitli alerjilerden muzdarip olanlar veya sadece sağlıklı beslenmek isteyen kişiler de bulunuyor.

Tip I diyabetli Bade’nin günlük menüsü
KAHVALTI: Serbest gezen tavuk yumurtası, zeytin, peynir, meyve, kuruyemiş tüketiyor. (Bazı günler annesinin tariflerinden yiyor.)
ÖĞLE YEMEĞİ: Okulda yiyor. Okul hemşiresi kontrolünde, istediği yemekleri ölçülü olarak tüketiyor.
İKİNDİ: Okulda yapıyor ve bu öğünde kek, kurabiye, poğaça tarzı seçenekler olabiliyor. Bu durumda genellikle bu tür gıdaların sağlıklı versiyonlarını annesi hazırlayıp yanında gönderiyor veya meyve/kuruyemiş tüketiyor.
AKŞAM YEMEĞİ: Genellikle çorba, yoğurt, sebze ve protein tüketiyor. Ailesi hafta sonları mutlaka sevdiği şeyleri -mümkünse birlikte- yapmaya özen gösteriyor.

“Hastalık denmesinden hoşlanmıyoruz”
Neslihan Sipahi Tip 1 diyabetli bir yetişkin. 2011’de Facebook’ta Diyabetle Yaşam Koçluğu grubu kurdu. Şimdilerde ise kendi danışmanlık merkezinde Tip 1 diyabet ile yaşayanlara koçluk yapıyor.

Diyabetle ne zaman tanıştınız?
14 yaşındayken, Anadolu Lisesi’ni kazanmış ve Fransızca öğrenecek olmanın heyecanı içinde olduğum bir dönemde tanıştım. Hızla kilo vermeye başlamıştım ve içtiğim sular bana yetmez olmuştu. Bir hafta sonu dışarıda bayılacak gibi olunca akabinde yapılan testlerle Tip 1 diyabet teşhisi kondu. Üç dört gün Diyabet Cemiyeti’nde konakladım. Çok sakin karşıladım hatta hiç unutmuyorum ilk insülinimi hemşirenin yapmasına izin vermemiş, kendim yapmıştım. Sonrası diyabet kampları, eğitimler, toplantılarla geçti. Sosyal gruplarda aktif rol aldım. En çok toplumun bilinçsiz bir kesimin verdiği ‘Vah vah bu yaşta mı?’ söylemlerinden rahatsız oluyordum. Ancak ben kabullendikçe ve yaşam şekli olarak iyi yönettikçe insanları da eğitmeye başladım. Biz diyabetliler hastalık kelimesinden hoşlanmayız ve kullanmayız. Hasta gibi yaşamamak bizim elimizde. Çıkış formülünü ilk başta kabullenme duyguma borçluyum sonrasında ise hayattan keyif aldığım şeyleri hep arttırdım. Motivasyonumu hep yüksek tuttum. Tabii ki benim de iniş ve çıkışlar yaşadığım dönemler oluyor. Diyabete bağımlı olmadan, bağlı olarak, tekrar hayata gülümseyerek üretmeye devam ediyorum.

Diyabetin doğru yönetimi için neler öneriyorsunuz?
Diyabet farklı rollerle (Doktoru, hemşiresi, diyabet koçu vb.) oynanması gereken bir takım oyunudur. Uzun yıllar yurt içi ve yurt dışında hayatımı ve diyabetimi daha iyi yönetebilmek için farklı disiplinlerin eğitimlerini aldım. Farklı ülkelerde gözlemlerde bulundum. Şimdi de tecrübelerimle tüm diyabetlilerin hayatlarına konfor içerisinde devam edebileceği konusunda yol arkadaşlığıyla faydalı olmayı amaçlıyorum. Birebir diyabetle yaşam koçluğu seansları, motivasyonel grup çalışmaları, diyabetin alt başlıkları ile şeker tadında sohbet günleri gibi başka etkinlik ve organizasyonlar düzenliyoruz.

Diyabetli çocukların ailelerine en önemli öneriniz ne olur?
Diyabetin tedavi planında en önemli parametre düzenli kan şekeri ölçümü, karbonhidrat sayımı ile doğru beslenme, egzersiz ve tabii ki hekim ile olan rutin kontrolleri ihmal etmemek. Kan şekerimiz ne kadar düzenli seyrederse psikolojik ve fiziksel olarak o kadar güçlü oluruz.

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir