Değişen yaşam şartları, karşılaşılan farklı hayatlar ve beklentilerden ilişkiler de nasibini alıyor… Hem çağa ayak uydurabilen, hem de geçmiş zaman etkilerinde kalan ilişkiler, ayrı iki dünyayı temsil ediyor.

Zaman geçiyor, dönemler değişiyor. Şartlar başkalaşıp; karakterler, istekler ve hevesler farklı bir şekil alıyor. Değişen faktörlerle birlikte, ilişki beklentileri de farklılık gösteriyor. Kimimiz çağa ayak uydurup modernleşirken, kimimiz de eski zaman aşklarının yarattığı hissi yakalamaya çalışıyor. Peki ilişkide modernlik ve geleneksellik arasındaki ince çizgide neler oluyor? Uzman Psikolojik Danışman Beril Papuççuer Ceylan, modern ve geleneksel ilişkiyi birbirinden ayırarak, şu şekilde tanımlıyor: “Geleneksel ilişkide; aile bağlarının daha kuvvetli, gelin-kaynana ilişkisinin belirgin, çocuk sahibi olmanın daha öncelikli, kadının daha çok evde ev işlerinde, çocuk bakımı ve komşuluk ilişkileriyle haşır neşir, erkeğin ise daha baskın ve söz sahibi olduğu söylenebilir. Sorunların daha çok aile büyükleri aracılığıyla çözüldüğü, boşanmanın ya da ayrılmanın konu dahi edilmediği, aile ile geniş evlerde hatta birlikte oturulabildiği, kadının çalışmasına pek sıcak bakılmadığı ilişkiler olarak da tanımlanabiliyor. Modern ilişkide ise bireyselleşmenin ağır bastığı, aile bağlarının görece zayıfladığı ve mesafe olarak uzaklaşılan, çekirdek aile modeline hizmet eden, kadının daha aktif bir şekilde çalışarak toplum içinde daha var olduğu, çiftlerin ayrı ayrı zaman geçirebildiği, kendi hobilerine ve hayallerine zaman ayırabildiği, çocuk sahibi olmaya daha az önem verilen ya da çok acele edilmeyen birliktelikler ifade ediliyor. Tüketimin, giderlerin ve isteklerin de artmasıyla daha çok iş yaşamına ağırlık verilmesi, buna bağlı olarak da daha az vakit geçirmenin mecburi olması, yorgunluk ve strese bağlı olarak ilişkilerin kopmalara sebep olabilmesi de etken oluyor. Sorunlar aileye pek yansıtılmıyor ve kendi içinde çözülmeye çalışılıyor. Eşler, uzman desteği alma konusunda da bilinçleniyor. Geleneksel ilişkide flört dönemi olmazken, modern ilişkide bu süreç daha yaygın ve uzun sürüyor. Kendi anne-babasında bu tür ilişkiyi gören, çok gezen ve yurt dışı tecrübesi olanlar, aktif iş yaşamında ve sosyal hayatın içinde bulunanlar, bireyselliğine ve bireyselleşmeye önem verenler modern ilişkiye daha yakın olarak tanımlanabiliyor. Ayrıca güven duygusu oturmuş, empati ve pozitif düşüncenin hakim olduğu, ekonomik ve duygusal anlamda oturmuş hayatı olanlar, büyük şehirlerde yaşayanlar, cinsiyetten çok insani değerlerin önde olduğu bir zihin yapısına sahip olan bireyler genellikle modern ilişkiler yaşıyor.

Klasiğin dışına çıkılıyor



Modern ilişkinin, içinde kültürel değerleri de göz önünde bulundurarak kadın-erkek rollerine fazla takılmamayı içerdiğini söyleyen Uz. Psk. Dan. Ceylan, ‘‘Bunu erkek yapar, şunu kadın yapar’’ tavrından ziyade, müşterek yaşamın benimsenmesi gerektirdiğinin altını çiziyor. Güven zemini iyice oturtulup, sevgi ve saygı içinde eşinin hayallerine saygı duymayı, onun mutlu olacağı şeylere odaklanmasında kıskançlık yapmayıp desteklemek önem taşıyor. Modern ilişki, cinselliğin eşler arasında daha rahat konuşulabildiği ve yaşanabildiği bir ilişki türü aynı zamanda. İlişkide duygusal ya da cinsel nedenlerden dolayı bir taraf bu anlamda mutsuzsa, çözüm için birlikte hareket etmeyi, gerekirse uzman desteği almanın normal olduğu birlikteliklere rastlanıyor. Dayatmanın ve zorlamanın olmadığı, sorunları çözmeye istekli, ev-çocuk-ev geçimi gibi konularda iş birliğinin hakim olduğu, iletişimin açık ve sağlıklı olduğu bir birliktelik modeli de öne çıkıyor.

Duygular mantığı baskılıyor


Geleneksel ilişkide, mantık odaklılık daha çok görülüyor. Görücü usulünün hakim olduğu bu tür ilişkilerde; ailenin uygun gördüğü, mantıklı bulduğu kişiler birlikteliğin temelini oluşturuyor. Modern ilişkilerde ise biraz daha duyguların peşinden gidiliyor. “Modern ilişkide, sosyal ve toplumsal ortamların fazlalığından kendine benzer insanlar daha cezbedici oluyor” diyen Uz. Psk. Dan. Ceylan, şöyle devam ediyor: “Buna bağlı olarak mantık odaklı bir ilişki ortaya çıkıyor. Yani her ikisinde de mantık var ama sadece süreç, ortam ve şartlar değişmiş gibi görünüyor. Kişi, ekonomik ve ailesel gerçeklerle bakarsa, mantık odaklı düşünebilse de kalp her zaman öne geçiyor. Evlilik içinde ya da dışında…”

Aşkın formülü var mı?


Aşk her devirde aynı şiddette, benzer duygularla ve coşkuyla yaşanıyor. Bu tablo, her coğrafyada böyle devam ediyor. Dolayısıyla aşkın anlamını yitirmesi neredeyse imkansız. Çok derin kimyasallarla, duygularla ve düşünce yapısıyla bağlantılı. Bilim kurgu filmlerinde robotların hakim olduğu bir dünyada bile aşk teması olmazsa film izleyiciye geçemiyor. Bu yüzdendir ki aşkın önüne geçen dürtüler, istekler, yaşam koşulları bazen de kolay ulaşılabilirlik, beklentiler ve ihtiyaçlar gibi kavramlar tıkanma yaratabiliyor. Bazen aşkla karıştırılan duygu ve ihtiyaçlar da olabileceğini belirten Uz. Psk. Dan. Ceylan, “Bireylerin ihtiyaçları, sosyal yaşam şartları hızla değişiyor ve değişmeye de devam ediyor. Ayak uydurmak günden güne zorlaşıyor. Kültürün getirdikleri, aileden görülenler, ailenin beklentileri, bireylerin asıl istedikleri, yaşadığı ilişkiler, filmler, diziler, sosyal medya aracılığı ile şahit olunan dünyadaki ilişkiler kişide bazı iç çatışmalara sebep olabiliyor. İstediği ile olan arasındaki sıkışma, bireyin gelgitler yaşamasına yol açabiliyor. Kişinin beyni de, kalbi de ailesi de başka şeyler istiyor. Hele bir de karşısına çıkanın beklentileri ve yaşam tarzı işin içine girince ortalık iyice karışıyor. Bu noktada dengeyi bulanlar olabildiği kadar, bulamayanlar da olabiliyor” diyor.

Teknoloji, ilişkiyi etkiliyor


Ulaşılabilme hızı, takip ve araştırma kolaylığı teknoloji ile birlikte geliyor. Hızlı ve temposu yüksek şehir yaşamı, ilişkilerin hızını arttırıp, çabuk tüketilebilir hale getirebiliyor. Aynı şekilde teknoloji, sosyal medya ve şehir yaşamı alternatiflerin fazlalığını insanların gözüne sokabiliyor. Daha iyisini, daha fazlasını empoze eden bir dünya düzeninde kişiler ilişkilerinde de daha iyisine ulaşma gafletine düşebiliyor. Teknolojinin ilişki üzerinde olumlu etkileri de olduğunu söyleyen Uz. Psk. Dan. Ceylan, şöyle bilgi veriyor: “Daha derin, vizyoner, üst anlayışa sahip düşünce tarzının benimsenmesi, iletişimi, ilişkiyi daha iyi yapma yolunda fazla ve farklı eğitim-öğrenim seçeneklerini de sunuyor. Gerçekten uyuşmadığı, mutsuz olduğu bir ilişkinin içinde durma zorunluluğunu da ortadan kaldırıyor.”

Nerede o eski aşklar!


Ulaşılması zor, emek ve çabanın gerektiği, her şeyin ortaya serilmeyip daha gizemli kaldığı, kavuşmanın zor olmasıyla bulduğunun kıymetinin daha iyi bilinmesi gerektiği, anlayışlı, karşılıklı saygı ve nezaketin daha fazla olduğu ilişkiler gün geçtikçe azalıyor… Sosyal medyada görülenlerle gerçeklerin çok farklı olduğunu söyleyen Uz. Psk. Dan. Beril Papuççer Ceylan, “Eski dönem ilişkilerine karşı hayranlık duyuyoruz. Tabii bu bahsettiklerim sadece bize yansıyanlar, anlatılanlar, eski filmlerden gördüklerimiz ve kitaplarda okuduklarımız… Kavuşamama hali, yoğun duyulan özlem ve hasret duyguları, alternatiflerin azlığı, aşkını bulma halinin sevinci, değeri, zora ulaşma, çabanın daha yoğun verildiği, kıymet verme hali de diyebiliriz. Tüm bunlar eski dönemlerdeki ilişkilerin en güzel ve özel hali. Ancak dezavantajlı, dayatmaya ve zorlamaya bağlı ilişkiler ile evlilikleri de görmezden gelmemek gerekiyor. Bazen de kendi sevdiği değil; ailesinin öngördüğü, onay verdiği kişiyle evlenip, hayatı boyunca mutsuzluk temeli üzerinde süren ilişkilere de rastlanabiliyor” diyor.

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir